27 Şubat 2013 Çarşamba

Homoti (1987)

Müjdat Gezen Homoti'yi teselli ederken..

1987 yılında sinemalarda gösterime girmeyen Müjdat Gezen'in yapımcılığını ve başrolünü üstlendiği Homoti, dolayısıyla büyük bir gişe başarısı elde edemeyerek Türkiye sinema tarihinin en fazla hasılat yapan filmi olma şerefine erişememişti. Çünkü bu kült yapım zamanında bırak sinemada gösterime girmeyi, içinde bizzat yer alan insanların eş dost ortamında bile yakınlarına izletmeye cesaret edemediği bir film olarak tozlu rafların en dibine itelenmiş. Taa ki teknoloji gelişip internetin nimetleri önümüze serilene kadar...

Homoti'yi anlatmaya nereden başlayayım bilemiyorum. Çok ama çok fantastik, bombastik ve kaotik bir film. Hatta şu ana kadar izlediğim Türk yapımı uzay filmleri içinde (sanki yüz tane varmış gibi oldu ama :P) bana göre en inanılmazı Homoti. Bir kere daha ismiyle bismillah dedirtiyor. Konusuna ne hacet!

Ali Öztürk (Müjdat Gezen) hayatını aspagaras haber yapmaya adamış tırışkadan bir gazetecidir. Günlerden bir gün, kolpa ufo fotoğrafları çekmek amacıyla konumlandığı bağ bahçenin bir köşesinde, uzay gemisiyle birlikte melül melül bakar şekilde bekleyen, ''ahh helal süt emmiş bir insanoğlu gelse de beni şu bedbaht durumdan kurtarsa'' diye iç geçiren masum sevgi pıtırcığı uzaylı Homoti'yle karşılaşır. ''Allaaaah habere bak, turnayı gözünden vurdum ulan!!'' düşüncesiyle Homoti'yi kaptığı gibi evine götüren Ali ile uzaylı sevgi böcüğü arasında zamanla iş odaklı bir takım duygusal kıpraşmalar baş verecek; hikayenin vay babayın kemüüne kısımları bundan sonra cereyan edecektir.
Ali'nin Homoti'yi fakirhanesinde misafir etmesi neticesindeki ilk diyalog şu şekildedir:

+ Biliyorsun yukarısı iyice karıştı. Amerikalılar yıldız savaşları için uzayı silahlandırıyorlar. Oysa ben hiç savaş sevmem. O yüzden buraya kaçtım.
- Neredensin?
+ Homon gezegeninden.
- Hiç duymadım (allah allah neden acaba? :P)
+ Biliyorum, milyonlarca gezegenden bir tanesi.

Sonracıma; Ali çiçeği burnunda güzel iş arkadaşı Ayşegül'ü (Bahar Öztan) Homoti'yle tanıştırmak üzere eve getirir. Bunu gören Homoti Ali'ye ''Yoksa siz sevgili misiniz? Ben gideyim o zaman :(('' diye trip atar. ''Yooo sadece iş arkadaşıyız'' cevabını alır. Bu sefer de güzel ve hırçın Ayşegül ''öyleyse ben gideyim hıh '' diye trip atar. Bunun üzerine Homoti başkan bonbayı çatlatır: ''Hııı siz birbirinizde hoşlanıyorsunuuz. Ama ben de hoşlanıyorum..'' (Lan yoksa!?)

Aslında bu filmden ziyade Müjdat Gezen'in neden böyle bir film yapma ihtiyacı hissettiği üzerine kafa yormamız gerekiyor gibi. Yani neden? Eğer amaç gelecek nesillere ''zamanında bu ülkede böyle garip filmler de çekildi, bakın bakın!'' dedirtmek içinse kocaman bir teşekkürü borç bilirim kendisine. Bir Homoti, bir de Dünyayı Kurtaran Adam; seviyorum sizleri :)

Sıra geldi teknolojinin nimetlerine bir kere daha şükretmeye. Bir sevgi kelebeği: Homoti ya da Ali'nin hizmetçisi rolündeki Perran Kutman'ın deyimiyle Konuşan Maymun Homoti filmi hemen şurdan izlenebilir:

26 Şubat 2013 Salı

Köyden İndim Şehire (1974)

 
Bir varmııış, bir yokmuş.. Anadolu'nun bağrında ekmeğini topraktan çıkaran saf ve namuslu dört kardeş yaşarmış. Bu kardeşler yine böyle bir topraktan ekmek çıkarma merasiminde bir çömlek altın bulmuşlar. Allaaaah zengin olduk hissiyatıyla sevinçten deliye dönen dört gariban ''köy yerinde altınları nasıl bozduracağız? En iyisi şehre gidip hemşerimiz kuyumcu Ali Rıza Emmi'yi bulalım; altınları güvenle bozduralım heleloy!'' fikriyle buldukları ilk trene atlayıp Ankara'nın yolunu tutmuşlar.  Tutuş o tutuş..
Kemal Sunal, Halit Akçatepe, Zeki Alasya ve Metin Akpınar'ın baş rolünde olduğu Köyden İndim Şehire'nin konusu tam manasıyla bu şekilde özetlenebilir. Değişiklik olması açısından hafif masalsı bir anlatım katayım istedim :P
 
Kahramanlarımızın büyük şehir maceralarında başlarına bir sürü aksilik gelir. Ali Rıza Emmilerinin İstanbul'da olmasından dolayı altın bozduramayıp günlerce aç açıkta gezmeleri, altın çuvalının emek fırınının un çuvallarına karışması gibi.. Ama en bilinen ve sevileni şüphesiz:
 
+ 641, 642, 643, 644, 645, 646, 647..
- Himmet Ağabey! Yediklerimizin hepsi eyiydi de en eyisi pireli kebap!
+ Oğlum ona pireli deel püreli kebap dirler hehehe ........... Başlarım senin kebabına! Sayarken gonuşmayın len! 1, 2, 3 ........
 
Dur; böyle yazınca pek komik olmuyor, ne iyisi filmi şurdan izlemek.

3 Şubat 2013 Pazar

Atla Gel Şaban (1984)

 
Başrollerinde Kemal Sunal, Nevra Serezli ve Kemal Sunal filmlerinin vazgeçilmez adamı Dinçer Çekmez'i gördüğümüz Atla Gel Şaban'ımızda, Şaban geçim sıkıntılarıyla boğuşan, ay sonunu getiremeyip bakkala çakkala borçlanan; bir yandan çocuklarının ''baba bize bisiklet alsana'' feryatlarıyla, diğer yandan kaynana ve karısının çemkirmeleriyle baş etmek zorunda olan fedakar bir aile babasını canlandırmaktadır. Bir gün kahvede takılırken at yarışı oynayan kankalarının işine burnunu sokmak suretiyle yarış dünyasına adım atar ve ilginç bir biçimde tüm yarış sonuçlarını doğru şekilde bilebildiğini fark eder. Olaylar büyür..
Yalnız filmde küçük de olsa bir terslik vardır çünkü kahramanımızın adı filmin isminin aksine Şaban değil Niyazi'dir. Peki niye filmin adı Atla Gel Şaban'dır, işte onu bilememekteyimdir.
 
Her neyse efenim, bir isim uğruna koca filmi harcayacak değiliz elbet. Kemal Sunal'ın en komik filmlerindendir bu da. Özellikle minibüs sahneleri fecidir. Yaşlı teyze kılığındaki adamın dedikoduları ayrıca komiktir. Özellikle şunun hastasıyımdır:
 
- Aaah dostlar ah! Şu minibüsler çıktı çıkalı yolculuğun bi türlü tadı tuzu kalmadı. Neydi o eski tramvaylar, otobüsler? Her zaman her gidişimde açardım, peynir ekmek yerdim. Nerde şimdi ayol, üst üste üst üste üzüm salkımı gibi yolcular! Oramızı buramızı mıncıklıyorlar bi de! Anlaşıldı benim gelin devamlı neden minibüse biniyor. Orasını burasını mıncıklatmak için. O Şaziment karısı yok mu o alıştırdı zaten. Vallahi billahi bıktım bu minibüslerden!
Ay yakışıklı delikanlılar biniyor bazen ama yer bile vermiyorlar. Hep ayaklarda gidiyorum. Bu yaştan sonra da çekilmiyor ki! Anlatamıyorsun ama derdini bi türlü. Bıktım vallahi billahi bıktım!
 
Bu arada, şiki şiki baba kaseti gelmiştir:
 

27 Aralık 2012 Perşembe

Unutulmayan Replikler: '' Ah Nerede ''

 
'' - Siz, Hasan kızı Huriye Kaya hanım, Selim oğlu Ferit'i kocalığa kabul ediyor musunuz?
- Nasıl etmem? Sevişiyoruz! ''

2 Mart 2012 Cuma

Salako (1974)


Başrollerinde Kemal Sunal ve Meral Zeren'in oynadığı Salako'yu bilmeyenimiz yoktur elbet.

Salako (Kemal Sunal) oldum olası köylüyü inim inim inleten Aga'nın kızı Emine'ye (Meral Zeren) yanıktır lakin Emine bunu bilmez. Salo aşkından yeri gelir soluğu dam, yeri gelir ağaç tepelerinde alır. Ama Emine Salako'yu iplememektedir.
Fakat gel zaman git zaman, kalleş Ağa, kızını köyün zenginlerinden, sevmediği bir adamla evlendirmeye karar verir. Ancak Emine dağlarda nam salmış eşkiya Hamido'ya sevdalıdır. Kafasına düğün akşamı evden kaçmayı koyar ve planını Salako yardımıyla hayata geçirir. Zavallım Salo da ''anaaaa Emine benlen gaçtığına göre beni seviyii! Şurda çarşambaya ne kaldı Allaasen!'' diyerek dağ, bayırda kaçma maceraları esnasında durmadan mutluluk hormonu salgılar. Fekat durum Salako'nun zannettiği gibi değildir ve en önemlisi Emine'nin babası çoktaaaan Emine'nin peşine düşmüştür bile..
Filmde yine hepimizin bildiği en meşhur diyalog Emine'nin Salo'yu halvetten uzak tutmak için p''azartesi giydin fesi, salı sallanır, çarşamba çarşafa dolanır, perşembe perişanlıktır, cuma mübarek gün'' diye diye uyuttuğu diyaloglar silsilesidir ki ben hala plan, programları erteleme bahanesi olarak yeri gelir kullanırım bunları, çok severim:

- Şu dediğin o gün olmaz
- Niyeymiş?
- Çünkü o gün perşembeye denk geliyor, perşembe perişanlıktır.
- Tamam cuma olsun o zaman
- Cuma mübarek gün
- Cumartesi, pazar da tatil günleri dersin sen şimdi.
- E yani.
- Pazartesi?
- Giydin fesi abicim! Ben müsait bir gün yaratıcam, beklemede kal sen.

Hayde nostalji olalım, şurdan izleyelim Salako'yu.

Salako'nun hünerleri aman Allah!

5 Temmuz 2011 Salı

Keloğlan Aramızda (1971)


Keloğlan'ın köyde, bayırda koşuşturmaktan vazgeçip şehre gelivermesi şerefine çekilen bu 1971 yapımı filmde, elbette başrolü Keloğlan ve beyazperde denince aklımıza ilk gelen isim olan Rüştü Asyalı oynamakta..

Yine her zamanki gibi,

Eşeğimin yok palanı
Varım yoğum doğruluktur
Hiç de sevmem ben yalanı ''

şarkısıyla başlayan macerada, Keloğlanımız bu kez dayısının daveti üzerine soluğu İstanbul'da alır. Daşı dorpaa altın mı değil mi diye test etmeye geldiği İstanbul'da kahramanımız Kel'in başından bir platonik, bir de umutsuz birer aşk hikayesinin yanısıra, binbir olay ve macera geçecek ve sonunda dayanamayarak o çok sevdiği köyü ve anacığının yanına dönüverecektir.

Filmi komple böyle şurdan izleyebilirsiniz.