28 Eylül 2009 Pazartesi

Banker Bilo (1980)

Başrollerinde İlyas Salman ve Şener Şen'i seyreylediğimiz Banker Bilo; alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste anafikrini konu edinmiş, eğlenceli bir filmimiz idi...

Bilo (İlyas Salman) fakir mi fakir bir köylü gencidir. Tek hayali başlık parasını denkleştirip sevdiceği Zeyno'yla (Meral Zeren) evlenebilmektir. Tam bu sıralarda köylüsü Maho (Şener Şen) Bilo'nun imdadına koşar. Alamanya sürüsüne bereket kaçak işçi alacak, isteyeni para karşılığında Alamanya'ya götürebilerem diyerek Bilo ve arkadaşı İbo'nun kanına girer. İkili bu işe okey der, Maho'nun let's go! sözüyle kendilerini Alamanya'ya götürecek kamyonun kasasına tıkılmış bir şekilde bulurlar. Günler süren yolculuk sonucu Maho'nun eh işte Alamanya'ya geldik, buyrun meydan sizin sözüyle kendilerini Münih'in dolanbaçlı yollarına atan Bilo ve İbo, çok geçmeden aslında Münih değil de İstanbul'da olduklarını, Maho şerrefsizi tarafından çok pis tufaya getirildiklerini anlayacaklardır. Bundan böyle İstanbul'un taşının da torpağının da kendisine çeşitli oyunlar oynayacağı Bilo'nun yolu, bir şekilde yavuklusu Zeyno ve Maho'yla tekrar kesişecek, asıl olaylar bundan sonra dallanıp budaklanacaktır...

Filmde en çok güldüğüm diyaloglardan biri şu:

İbo, Bilo'ya Boğaz Köprüsü'nü ve İstanbul manzarasını gösterip sorar:

- Bu ne ula Bilo?
- Lan işte Münih!
- Üüüf ne goca şehir!
- Şu körpüye (evet, köprü değil körpü!) bak arkadaş! Altında da nehir akiiiy!
- Medeniyetin gözünü yiyem!
- Alman bu, yapar vallaha. Şu camilere bak yahu, la ne kadar çok camii! Allah yapanlardan razı olsun.
- İyi de bu kadar çok camiinin işi ne Münih'de? (Jeton düşmeye başlar gibi olur!)
- Anlaşılan dini bütün kardeşler camiiyle donatmışlar Münih'i! (höh be Bilo!)

Film şu adresten izlenebilir, yani ben bu yazıyı yazarken izlenebiliyordu.

1 Haziran 2009 Pazartesi

Kınalı Yapıncak (1969)

Zavallı, sağır ve dilsiz bir kızcağızın acıklı ama hemen hemen her Türk filminde olduğu gibi mutlu nihayete eren yaşam öyküsüydü Kınalı Yapıncak.

Başrollerinde Hülya Koçyiğit, Engin Çağlar, kötü kadın rollerinin vazgeçilmez ismi Aliye Rona ve Hulusi Kentmen'in oynadığı bu güzel filmde Kınalı Yapıncak'ın acı dolu bir yaşamdan ihtişama doğru onurlu yükselişini gözyaşları içinde izleriz.

Ailesini yangına kurban veren Kınalı Yapıncak (Hülya Koçyiğit) şokun etkisiyle sağır ve dilsiz kalır. Gidecek yeri olmadığı için teyzesinin yanında kalmaya başlar. Ancak yok artık! derecesinde zengin olan teyze (Aliye Rona) bu fakir kızcağızı evinde istememektedir. O'na hizmetçi muamelesi yapar, bahçede bahçıvanın kulübesinde yer verir.
Kınalı Yapıncak'ın bir de kuzeni vardır. Fikret (Engin Çağlar), yakışıklı olduğu kadar çapkın, çapkın olduğu kadar da vurdumduymaz bir kişiliktir. Sarhoş olduğu bir gece zavallı Kınalı'ya tecavüz eder, kız hamile kalır. Böyleyken böyle, öyleyken öyle olur ve olaylar farklı bir yönde gelişme gösterir.

Filmden aklımda kalan bir çok sahne ve diyalog var elbette ama ilk aklıma gelen Engin Çağlar'ın Kınalı Yapıncak'a durmadan Naber asker arkadaşım? deyip kısa saçlarıyla dalga geçmesiydi diyebilirim.

Şurdan kendisinin bir kısmını ve tamamını izleyebilirsiniz. Güzel filmlerimizden biridir bu da, seyreyleyin efendim.

3 Mart 2009 Salı

Uyanık Kardeşler (1974)


'' Param yok, pulum yok
Malım mülküm olmasın ziyanı yok
Aşk dolu, şu kalbim
İşte budur benim servetim ''

Benim en severek, beğenerek izlediğim filmlerden biridir Uyanık Kardeşler. Başrollerde Müjdat Gezen, Hulusi Kentmen ve Kadir İnanır'ı görürüz.

Doğan (Kadir İnanır) ve Erkan (Müjdat Gezen) birbirlerinden tamamen zıt yapıda iki kardeştirler. Doğan kafayı futbolla bozmuş, tek hayali ünlü bir futbolu olmak olan bir insan yavrusu iken Erkan, babasının (Hulusi Kentmen) izinden gider gibi yaptığı halde müzik sevdasıyla dolu, kendi besteleri olan bir gençtir.

Evet, Erkan alenen kardeşi ve babasını yemektedir. Babaları fırsat buldukça canım oğlum Erkan nasıl da dersleriyle meşgul. Bak da kardeşinden örnek al utanmaz! diyerek Doğan'ı küçük düşürmektedir. Doğan da bu durumdan çok rahatsız olmaktadır.

Fekat bir gün Doğan ve kız arkadaşı bir gençlik kulübüne eğlenmeye giderler. Doğan, anons sonrası sahneye çıkan şarkıcıyı görünce gözlerine inanamaz, bu derslerden başımı kaldırmıyorum insanı Erkan'dır. Sahnede param yok, şak şak şak! Pulum yok, şak şak şak! şeklinde şakımaktadır. Doğan'ın eline şantaj amaçlı büyük bir koz geçmiştir ve Erkan'ı eğer istediklerimi yapmazsan şarkı söylediğini babama söylerim diyerek tehdit eder. Erkan yola gelir ve Doğan ne isterse bir bir yerine getirmeye başlar. Bir müddet sonra Erkan, bak ikimiz de babamızı ayakta uyutuyoruz. Gel benim evin aşağısındaki sözde çalışma salonumda senin için ufak bir antrenman sahası açalım; babamı birlikte uyutalım, ne dersin? der. Doğan bu fikre balıklama atlar ve Erkan'ın sözde ders çalıştığı yer artık iki kardeşin babaları geldiğinde ders çalışma odası, gittiğinde müzik stüdyosu ve futbol kalesi olarak kullandıkları mekan işlevini görür. Filmin hikayesibu konu üzerinden ilerler de ilerler.

Geleyim filmden aklımda kalan sahnelere, enstantanelere:

Doğan cafe gibi bir yerde tek başına oturup bira içmektedir.. Hemen karşısında da böyle hafif meşrep, kilolarına aldırmadan baldır bacak meydanda dolaşan bir kadın, kendisine kesik atmaktadır! Doğan da bunun farkındadır. Kalkıp gideceği vakit kadının yanına yaklaşır ve şu cümleyi söyler:

- Seni dee, bacaklarını da beğenmedim!

Yine Doğan'ın düğününde bir anlık dikkatsizlik sonucu boxerla arz-ı endam etmesi bir başka komik ve dikkat çekici sahnelerden biriydi.

Filmde söylenen param yok, pulum yok adlı şarkıyı da Meral ve Zuhal adlı ikiz kardeşler seslendiriyordu. Yazının en üstündeki linkten dinleyebilirsiniz.

Öksüzler (1973)

Yine bir acıların çocuğu, hatta acıların ailesi dramını konu alan bir film var sırada, ühühühü!

Ayşe (Zeynep Değirmencioğlu) ve ailesi, yuvalarına yeni katılacak bebek için heyecanlanmaktadırlar. Fakat annesi minik bebiş Sezer'i (Sezer İnanoğlu) doğurduktan kısa bir süre sonra ölür. Karalar bağlayan Ayşe, kardeşinin annesinden O'na kalan tek hatıra olduğunu düşünür ve O'na ben bakıciim baba, okulu bırakıciim diyerek eğitim - öğretim hayatına son verir, halbuki eğitim şarttır ve Ayşe bunu bilmemektedir. Neyse...

Lakin dışarısı çok kötü, pis, kaka insanlarla doludur ve bunlardan bir tanesi halihazırda acıların en büyüğünü yaşayan bu aileye musallat oluverir. Sezer ve Ayşe'nin babası Murat (Ekrem Bora), bir vakitler bir cinayete tanık olmuş ve mahkemede katilin aleyhinde tanıklık yapınca hapis yatmasına neden olmuştur. İşte o İzzet adlı katil (Erol Taş) yıllar sonra hapisten çıkmış, intikam alma dürtüsüyle aileyi takibe almıştır.

Küçük Sezer yavaştan büyümeye başladığı vakitlerde evinin bahçesinde oynar iken, İzzet ablası Ayşe'nin bir anlık dikkatsizliğinden faydalanarak Sezer'i kaçırır. Ayşe her yeri arar fakat Sezer'i bulamaz. Polise giden Ayşe ve babası, kısa süre sonra İzzet'in hazırladığı hain plan neticesinde Sezer'i öldü zanneder ve derin bir mateme bürünürler. Halbuki Sezer yaşamaktadır ve kalleş İzzet'in sen beni yaktın Murat, ben de seni yakacağım. Bu çocuğu şehrin en azılı hırsızlarından bir haline getireyim de gör! planına kurban gidecektir. Olaylar bu konu üzerine gelişir.

Filmde iki sahne vardır ki sadece filmde değil bence tüm yeşilçam içinde klasik olmuş sahnelerdendir:

Sezer Ahmetçik için süt çalmıştır ancak sütçü Rasim'e (Nubar Terziyan) yakalanır. Rasim Dede bunu bir güzel dövmeye başlar ve der ki: Bu sütü sen içeceğine toprak içsin!
Süt tasına tam tekme atarken Sezer paçasına yapışır, dudaklarından o hepimizin gözlerini dolduran cümleler dökülür (Benim bu sahneyi her izleyişimde gözlerim doluyor, deli miyim neyim!):

- Dur dede, dökme o sütü! Kurbanın olayım dökme! İstesen döv, öldür beni ama o sütü dökme dedecim. Ahmetçik'in sütü o, dökme! :(

Bir diğer sahne de pek tabii ki Sezer'in sıpası Fıstık'ın açık arttırmada satıldığı sahneydi. Eşeği almak için yırtınan Şişko Nuri ve bet sesi nasıl unutulur?:

- Benim olucak Fıstık! Binicem üstüne, vurucam kırbacı, vurucam kırbacı!
- Hayır Hayır!
- Niyeymiş? Babam çok zengin benim, çuvalla para verir, yine de alır Fıstık'ı!

Ayşe arttırmanın sonunda 50 bin! deyip mors etmiyor muydu Şişko'yu, var ya içimin yağları eriyordu vallahi de! Her defasında Sezer'den fazla seviniyorum!

Şahsen diğer eski Türk filmleri gibi bu filmi de severek izlerim.

18 Şubat 2009 Çarşamba

Minik Cadı (1975)

Ne istersen istersin
Sen herşeye değersin
İyilere bal gibi
Kötülere bibersin

Minik Cadı ah ah ah
Pişman oldu vah vah vah
Minik Cadı ah ah ah
Pişman oldu vah vah vah!

diye bir şarkısı vardı bu filmin değil mi? Nasıl da hatırlıyorum! :P

Efendim, minik cadı rolünde Çiçek Dilligil'i izlediğimiz bu sihirli büyülü yeşilçam filmi hakkında aklımda pek de fazla anektod yok ne yazık ki.
Filme dair hatırladığım tek şey, doğaüstü güçleri olan küçük bir kızı, hain ve gaddar akrabalara sahip bir adamın hayatına girmesinden sonra yaşanan eğlenceli olaylar üzerine seyretmesiydi. O adam da Bülent Kayabaş'tı. Meral Zeren de köylü hizmetçi rolündeydi. Bizim minik cadı çeşitli büyülerle bunları baş göz etmeye çalışıyordu. Arada nahoş olaylara denk geldimiydi baş parmağını sallayıp esta pisi pisi diyordu filan. Eğlencelik bir yapımdı, hoştu, evet.

14 Şubat 2009 Cumartesi

Hanzo (1975)

Seneler boyu Kemal Sunal hatrına izleyip de hangi amaçla çekildiğini anlayamadığım, egzantrik kelimesinin yanında halt edeceği bir filmdi Hanzo. Bak şu yaşıma geldim, hala bu filmin yapılmasındaki amaç ve emel nedir, bilmiyorum; bilemiyorum.

Yıllar yıllar evvel Anadolu'nun şirin bir köyünde bir anne ve bebeği ayılar tarafından kaçırılır. Bir daha onlardan haber alınamaz, köylü öldü garipler, Allah taksiratlarını affetsin diye düşünmektedir.
Fakat o yıllar yıllar evvelden çok seneler seneler sonra, aynı köylüler mi bilinmiyor ama bazı köylüler ormanda insana benzer ayımsı bir yaratıkla karşılaşırlar. Yakalarlar, köye getirirler. Sonradan anlaşılır ki bu insandan bozma ayı yavrusu yıllar önce ormana kaçırılan bebektir.
Gazeteler, televizyonlar Hanzo adı verilen bu ne idüğü belirsiz canlıya büyük ilgi gösterir. Bu ilgi neticesinde Hanzo'yu televizyonda görüp yıllar evvel ölen kocası olduğunu zanneden üç beş tahtası eksik Şükriye adlı kadın (Adile Naşit), O'nu bulup evinin direği yapmaya niyetlenir.
Bu arada Hanzo bir grup doktor tarafından incelenmek üzere hastaneye yatırılır. Orada Hülya isminde güzel mi güzel, şirin mi şirin bir bakıcı kız vardır (Meral Zeren). Hanzo insanlığını keşfederken arada erkekliğini de keşfedecek; O'na yavşamayı da ihmal etmeyecektir. Olaylar gelişir.

Hani biz zaten cinsel açıdan gelişmemiş, neyin ne olduğu konusunda fazla merak sahibi bir toplumuz ya; filmden aklımızda yer etmiş en önemli sahne hiç kuşkusuz Hanzo'nun Hülya'nın memelerini gösterip (hatta elleyip) aymut aymut! dediği sahneydi. (Birbirimizi kandırmayalım, çoğumuzun aklında filme dair o sahne kaldı bir tek!) Tamam ayısın da bu kadar da olmaz be kardeşim!

Velhasıl-ı kelam, ilginç bir film idi Hanzo, zaten televizyonlar artık eskisi kadar sık yayımlamıyor. Show Tv verirse verirdi eskiden, artık o da göstermiyor pek.

Ama siz yine de olsa da izlesek şimdi diyorsanız şu adresten izleyebilirsiniz.

Turist Ömer Yamyamlar Arasında (1970)

Turist Ömer'in Uzay Yolu macerasından sonra Türk insanının en bildiği, en sevdiği filmi Turist Ömer Yamyamlar Arasındadır.

Canımız, birtanemiz Turistimiz; bir tesadüf sonucu edinip, koluna dövmesini yaptırdığı Afrika'daki bir hazinenin yerini gösteren totemimsi işaret yüzünden, iki define manyağı topluluk tarafından takibe alınır. Bu takip ve kovalamacadan Beyaz Panter adlı cıvır bayan (Feri Cansel) ve iki zenci yoldaşı galip çıkar ve Turist Ömer'i ikna ederek, Manda Gözü adlı elması ve yanında hediye bonus olarak takdim edilmek üzere balta girmemiş ormanlarda bekleyen hazineyi bulmak üzere Afrikalara yola koyulurlar. Bu da demektir ki Turistimiz'i birbirinden heyecanlı maceralar beklemektedir. Olaylar bu konu üzerinden renklenerek dallanıp budaklanır.

Benim için Turist Ömer Uzay Yolunda eğlenebilirlik açısından her zaman birinci sırada olsa da Yamyamlı bu filmini de severek izlerim Turist Ömer'in.

Siz de izlemek isterseniz böyle buyrun.

10 Şubat 2009 Salı

Televizyon Çocuğu (1975)

Televizyon Çocuğu, bizlere fazla televizyon izlemenin insan bünyesine olan yıpratıcı etkilerini eğlenceli şekilde anlatan bir filmdi.

Hüsnü (Müjdat Gezen), televizyonda ne izlese kendini izlediği karakterin yerine koyan psikopat bir insan yavrusudur. Yeri gelir tvde izlediği karate atraksiyonlarına özenir, kendini uzak doğu dövüş sanatlarının ustası zanneder; yeri gelir Doktor Riçırd Kimbıl olur, Kaçak havalarına girer. Uzun lafın kısası manyağın tekidir.

Babasıysa (Gazanfer Özcan) O'nu bu manyak ve bohem ruh halinden kurtarmak için her yolu dener. Yaşıtları gibi çapkınlık, karı - kız peşinde heba olmadığını farkedip O'na iki tane kız ayarlar. Kızlar dere tepe Hüsnü'nün peşinde ayrılmazlar, nereye giderse oradadırlar. Lakin Hüsnü'nün aklında kızlar değil, hayatının aşkı televizyon vardır.

Kızlar Hüsnü'nün kendilerine pas vermemesi sonucu azim yaparlar, alttan girer üstten çıkar (!?!) bir şekilde Hüsnü'yle halvet olmayı başarırlar. O saatten sonra Hüsnü artık televizyon çocuğu değil, aşk çocuğu olmuştur. Olaylar değişerek gelişir.

Nette filme dair fazla bir bilgi ya da fotoğraf neyin bulamadığım için video ve resim ekleyemedim.

4 Şubat 2009 Çarşamba

Bizim Aile (1975)

Bizim Aile, Adile Naşit ve Münir Özkul'un ebeveyn rolünde olduğu, Neşeli Günler ekolünden komedi - dram karışık güzel bir film..

Yaşar Usta (Münir Özkul), dört çocuğuna bir fabrikada çalışarak bakmaya çalışan dul bir adamdır. Hem çalışıp hem ev işleriyle uğraşmak, yemek yapmak, evlatçıklarının kirlilerini yıkamaktan illallah demiştir. Şöyle huyu huyuma bir hanım bulsam, evlensem de ev işlerinden kurtulsam diye düşünmektedir.
Aynı muhitte oturan Melek Hanım da (Adile Naşit) Yaşar Usta gibi hemen hemen aynı dertlerden muzdariptir. Üç cocuğuna hem analık hem babalık yapmaya çabalarken, rahmetli kocasından kalan paralar suyunu çekmek üzeredir. Artık evlerine bir baba lazım geldiğini düşünür ve evlenme isteğini dile getirir.
Bu iki insanın yolları komşularının arabuluculuğu sayesinde birleşecek fakat çocuklar arasında ufak çaplı anlaşmazlıklar yaşanacaktır. Fakat asıl anlaşmazlık, Melek Hanım'ın oğlu Ferit'in (Tarık Akan) çok zengin bir ailenin kızı olan okul arkadaşı Alev'le (Itır Esen) birliktelik yaşamaya başlamasından sonra patlak verecektir.

Filme dair hepimizin hatırladığı en meşhur diyaloglar, Yaşar Usta'nın Alev'in babasına ayar üstüne ayar, insanlık dersi üstüne insanlık dersi verdiği o unutulmaz sahneydi hiç kuşkusuz:

'' Bak beyim, sana iki çift lafım var. Koskoca adamsın, paran var, binlerce kişi çalışıyor emrinde. Yakışır mı sana bunca günahsızı, çoluğu çocuğu karda kışta aç bırakmak, sokağa atmak?
Seeen büyük patron milyarder fabrika sahibi! Sen mi büyüksün? Hayır ben büyüğüm, ben Yaşar Usta! Sen benim yanımda bir hiçsin anlıyor musun bir hiç! Gözümde pul kadar bile değerin yok!
Dokunma artık aileme, dokunma çocuklarıma, dokunma oğluma, dokunma gelinime! Eğer onların kılına dahi zarar gelirse ben; ömründe bir karıncayı bile incitmemiş olan ben, Yaşar Usta; hiç düşünmeden çeker vururum seni! Anlıyor musun vururum, ve dönüp arkama bakmam bile! ''

Film yine bu adresten izlenebilir.

31 Ocak 2009 Cumartesi

Kibar Feyzo (1978)

Kemal Sunal'ın sosyal ve siyasi meselelere değindirdiği süper güzel filmlerinden biri daha; tapar derecede bayılırım.

Feyzo (Kemal Sunal) vatan borcunu ödemiş ve köyüne dönmüştür. Tek isteği öteden beri sevdalı olduğu Gülo'yla (Müjde Ar) evlenebilmektir. Fakat Gülo'ya bir talip daha vardır: Bilo (İlyas Salman) Gülo'nun gönlü de Feyzo'dadır ama babası başlık parasını kim verirse kızını ona verecektir. Nihayetinde Feyzo 10 bin peşin 10 bin taksitle olmak üzere başlık konusunda anlaşır ve Gülo'suna kavuşur.
Lakin baba olacak deyyus yer yer kızı taksitle verdim, parayı denkleştiremezsen alıram Gülo'yu haa şeklinde tehditler savurmaktadır. Kibar olduğu kadar da Gülo'suna deli gibi aşık Feyzomuz, başlık taksidini denkleştirebilmek için çareyi şehre gidip çalışmakta bulur.
Bu süre zarfında çalışıp para kazanmakla kalmayacak; şehir hayatının, başlık parası diye bir şeyin olmadığının, değişen düzenin, aganın senelerdir köylüye çektirdiklerinin farkına varacak ve köyündeki düzeni değiştirmek için agaya karşı isyan bayrağı açacaktır.

Diyaloglar bakımından en sevdiğim, saydığım Türk filmlerinden biridir. Her sahnesi mükemmeldir:

Feyzo köye umumi hela yaptırmıştır. Agaya yalakalık amacıyla kapısına da agaya beleş yazar. Aga olay mahaline varır ve yazıyı görür:

Feyzo - Agaya beleş, sana beleş agam buyur!
Aga - Yani ben sıçacam, sen de benim pohun üstüne sıçasan öle mi? Ula aga pokunun üstüne pok olur mu itoglu it!

...............
Helanın içinde ne olduğunu çok merak eden bir köylü, ufak bir çocuğu içeri sokarak casusluk yaptırır. Çocuk heladan çıkar çıkmaz yakasına yapışır ve sorar:

- İçerde ne var ulan?
- Aha böyle degirmi bi delik var.
- İçinde ne var?
- Pok var!
...............
Feyzo'nun gözü şehirde bir hayli açılır. Aganın senelerdir köylüyü inim inim inlettiğini farkeder. Köye döner dönmez evlerin duvarlarını devrimci sloganlarla donatır, bu sloganlardan biri de faşo agadır. Aga yazıyı görür ve Feyzo'ya sorar:

Aga - Faşo aga. Faşo ne ki ulan?
Feyzo - Böle puşt gibin, ibne gibin bişey!
...............
Feyzomuz ırgat pazarında çaresizce seçilmeyi beklemektedir. Her sen dendiğinde kendinin çağrıldığını umarak sazan misali öne atılır; ortaya sonu feci yarıcılıktaki şu diyalog çıkar:

- Sen
- Ben!
- Sen
- Ben?
- Sen
- Ben?!
- Sen
- Ula ben!!
- Sen
- Ben!
- Sen
- E been!?!
- Sen gelme ulan ayı!!

Aha bu şaheser de şurda ikamet ediyor; izleyin, izlettirin.

Sezercik Yavrum Benim (1971)

Bir acıların çocuğu klasiği.. Zavallı sabi Sezercik'in kırık ve buruk aile bağlarını, yaşadığı zorlukları ele alan bir başyapıt. Hastasıyım!

Aynur, fakir ama gururlu bir kızdır. Sevdiği adam Tarık ise, zengin ve gurursuz bir erkektir. (Şaka şaka, gururludur. Türk sinemasında hem zengin olup hem de gururlu olabilen nadir karakterlerdendir yani!) Aynur Tarık'ın bebeğini beklemektedir ve derhal evlenmeye karar verirler. Ancak Tarık'ın ailesi bu fakir kızı gelin olarak görmek istememektedirler.

Aynı dönemler Tarık'ın bir iş için yurtdışına gitmesi gerekir, Aynur'la yurtdışından döner dönmez evlenecekleri üzerine planlar yaparlar. Fakat böylesi ancak Türk filmlerinde olabilecek bir trajedi meydana gelir ve Tarık'ın içinde bulunduğu uçak düşer. Başta Aynur olmak üzere herkes şok olur. Tarık'ın ailesi de başta üzülmüş gibi yaparlar ama tek amaçları Aynur'u evlerinden uzaklaştırmaktır. Evdeki değerli eşyaları odasına saklayarak O'nu hırsızlıkla suçlarlar. Böylece Aynur kodesi boylu boyunca boylamak durumunda kalır.

Lakin bu arada kimsenin bilmediği bir gerçek vardır: Tarık o elim uçak kazasından ağır yaralı olarak kurtulmayı başarmıştır; aylar sonra iyileşip evine geri döner. Aynur'un ne denli alçak bir kadın olduğunu annesinin ağzından duyan Tarık acılara boğulur, moralman çöker; o derece.
Aynursa kendini, bir müddet evvel doğan yavrusu Sezer'iyle birlikte yeni bir kötü kader silsilesi içinde bulacak, olaylar bu raddeden sonra tam da türk filmi işte! denebilecek şekilde ilerleyecektir.

Filmde kayda değer sahne ve diyalog sayısı çoktur, benim aklımdakilerse şöyle:

Tarık'ın Aynur'la karşılaşıp randevu evi sermayesi, kiralık (n)Aynuur! diye çemkirdikten sonra suratına elindeki gazeteyle şırrrak diye geçirdiği sahne unutulmazdır.

Altında Sezercik'in imzası bulunan diyaloglar harikuladedir:

Acıların çocuğu Sezer, balon satarak para kazanmaya çalışmaktadır. Veledin teki O'ndan balon alır ama parasını vermez:

Sezer - Payasını veymedin!
Velet - Bas git len!
(Sezercik çocuğa saldırır)
Sezer - Bu iş bilek işi diil yüyek işi, hepsinin payasını veyiceksin!
Velet - Tamam vurma, annemden alıp veririm şimdi!

Canımız yavrumuz Sezerimiz, bir bayram günü lunaparkta şeker satmaya çabalamaktadır. Veledin teki - ki bu diyalogda yukardaki veletle karıştırılmaması için velet 2 olarak anılacaktır kendisi - yanına yanaşır, şeker alır ve zavallı çocuğun gözü önünde şapırdata şupurtada yer!:

Sezer - Nasıl güzel mi?
Velet 2 - Hıı ımmm bal gibi!
Sezer - Bi gün ben de yiycem! (Yazık kıııız!)

Filmin tamamı bu adresten izlenebilir.

Gülşah (1975)

Gülşah, Hülya Koçyiğit'in kızı Gülşah Soydan'la birlikte rol aldığı eğlencelik kategorisinde hoş bir filmdir benim gözümde.

Gülşah, annesi O'nu doğururken ölmüş küçük bir yavrucaktır. Babası (Cemil Şahbaz) kendisine dadılık etsin diye muhtelif zamanlarda muhtelif kadın bakıcılarla anlaşır fakat Gülşah, dedesi (Münir Özkul) ve evin hizmetlileriyle bir olur; ne yapar ne eder bakıcıları türlü soğuk şakalarla evden kaçırmayı başarır. Kimi zaman oturdukları sandalyeye yapışkan sürer, kimi zaman ayaklarını ipe dolayıp yerle yeksan olmalarını sağlar, kimi zaman da yatak odalarına en yetişkininden bir adet ayı gibisinden masumcuk, mini minicik hayvanatlar sokuşturur. Neticede bütün dadılar illallah deyip, eşyalarını bavula tıktıkları gibi arkalarına bakmadan sıvışırlar.

Baba tüm bu olan bitenlere isyan eder lakin şansını denemekte ısrarcıdır. Kaçan son dadıdan sonra işe, Zeynep isimli genç bir kadını (Hülya Koçyiğit) alır.

Gülşah ve çetesi, yeni dadı haberini alınca oh oh ne güzel, yeni bir kurban daha geliyor diye düşünürler lakin işler bu defa eskiden olduğu kadar kolay olmayacaktır. Zira Zeynep kolay lokma değildir. Olaylar bundan sonra büyür ve serpilir.

Filmden hatırımda kalan en güzel sahnelerden biri, Gülşah ve ailesinin cümbür cemaat ormana kamp yapmaya gittiklerinde, Gülşah'la babasının ölesiye tiksindiği nişanlısının (Nil Burak) ormandan kayboldukları sahneydi.
Gülşah'ın cici annesini aslanlardan korunmak için iki sopayı birbirine vurup aslan kaç, para para pom! aslan kaç, para para pom! tekerlemesini söylemen gerekir şeklinde keklemesi kayda değer hınzırlıklardandır. Bir diğer kayda değer durumsa, cici anne namzetlerinin bu palavraya inanacak kadar salak bir karakter olmasıdır. Neyse zaten filmin sonunda anasıyla beraber hortumlara maruz kalıyorlar, bir nebze de olsa hıncımızı alıyoruz.

Filmin tamamı işte bu adreste ikamet ediyor, iyi seyirler temenni ederim.

Tarkan Viking Kanı (1971)

Kartal Tibet'in başrollerinde olduğu Tarkan serilerinin en sevdiğim filmi olmasından dolayı Tarkan Viking Kanı'nı yad etme amacındayım.

Filmimizin konusu yine büyük Türk kahramanı Tarkan'ın intikam alma isteği doğrultusunda uzak diyarlarda atıldığı maceralar üzerinedir.
Zalim ve barbar Vikingler, Tarkan'ın köyünü basar, kadın, çoluk, çocuk, at, eşek, su samuru demeden hunharca katlederler. İki arada bir derede Attila'nın kızı Yonca Hatun'u (Fatma Belgen) indiragandi yapıvermeyi de ihmal etmezler.

Bu indiragandi neticesinde sinirinden deliye dönen Tarkan, taa orta asyalardan kalkar, bir hışımla iskandinavya'nın yolunu tutar. Gözüpek kahramanımız ar ve namustan yoksun Vikingler'den intikam alma yolunda bir çok zorlukla karşılacak fakat herşeye rağmen Türk ismini İskandinav ellerine altın harflerle yazdırmayı başaracaktır.
Bu uğurda kendisinden yardımlarını esirgemeyen zalim viking ulusunun masum ve işbirlikçi Ursula'sını doğal sarışınlığıyla dikkat çeken İsveçli Eva Bender canlandırmakdır. Zaten izlerken seslendirmeyle uyuşmayan garip ağız hareketlerinden kendisinin Türk olmadığını rahatlıkla anlayabiliriz.

Filmin en büyük olayı hiç şüphesiz ki ahtapot sahnesidir. Tarkan yine bu totoş Vikinglerce dört bir yanından bağlanarak vahşi bir ahtapot tarafından akşam yemeği yapılmak üzere denize sıfır kilometre manzaralı kayalıklara bırakılır. Gerek ahtapot hayvanının görselliği, gerekse Tarkan'ın su altındaki çırpınışları enfestir, tadından yenmez. Bu ahtapot kardeşimiz nostaljik Yeşilçam tarihinin gulyabani ve Turist Ömer'deki yalayarak öldüren canavarla birlikte en fantastik üçlülerinden birini oluşturur.

Tamamını yine şu adresten seyir edebilirsiniz.

Tatlı Meleğim (1970)

Türkan Şoray'ın çirkin ördek yavrusundan; hoş, alımlı manken gacıya terfi ettiği seyiri zevkli eski filmlerimizden biri daha. Esas erkek rolünde Ediz Hun arz-ı endam etmekte..

Leyla (Türkan Şoray) homini gırtlak tıkınmayı favori eylemi haline getirmiş çirkin mi çirkin bir kızcağızdır. Çirkinliği yüzünden başvurduğu bütün iş yerlerinden biz sizi arayacağız bahanesiyle kapı dışarı edilir, bu durum neticesinde bunalımlara girerek teselliyi tabak tabak salçalı makarna hüpletmekte bulur. (bkz: üstteki resim)

Günlerden bir gün, gazetede gördüğü sekreterlik ilanı için başvurmaya karar verir. Şirketin patronu Murat Bey (Ediz Hun) iş için ilk tercihini daima güzel ve alımlı kızlardan yana kullansa da, Leyla'nın haline acır ve O'nu işe alır. Bu arada Leyla patrona ilk görüşte vurulmuştur. Patronsa acıyıp sekreteri yaptığı bu biçare kıza bir öbek tezeğe bakar gibi bakmaktadır; varlığı zerre umrunda değildir.

Fakat iş mahiyetinde birlikte yurdışına yapacakları zorunlu seyahat, bu ikilinin kaderlerini çok farklı etkileyecek ve Leyla azmin elinden hiç bir şey kurtulamaz vecizesini doğrularcasına bambaşka birine dönüşecektir.

Filme dair aklımda kalan en önemli enstantane, bazı sahnelerde ara ara çalan  deriko kaşlar kara, deriko gözler ela hey sözlerini içeren şarkıydı. Kız annenden izin al, bir gece de bizde kal diye devam ediyordu. Gerçi ben bu deriko kelimesini uzun süre hey o olarak anlamıştım ama Google sağolsun, hey o değil salak, deriko diyo orda diye uyardı beni; peki.

27 Ocak 2009 Salı

İşte Hayat (1975)

İşte Hayat, Uğur Dündar abimizin çevirmiş olduğu tek filmdir ve filmde de kendini oynamaktadır.

Ayşe (Hülya Koçyiğit), Uğur Dündar'a deliler gibi hayrandır ve çektiği filmde başrol oynamak istemektedir. Ayşe'nin annesi de (Adile Naşit) kızına bu uğurda gereken desteği vermektedir, arkasındadır. Lakin bunun öyle kolay bir iş olmadığını da bilmektedirler ana - kız. Akıllarına şeytani (!) bir plan gelir ve Uğur Dündar'ı kaçırırlar. Ana olacak namıssız, Uğur bayık haldeyken Ayşe'yle ikisinin kurmacadan edepsize yakın fotoğraflarını çeker ve uyandığında eğer Ayşe'yi filminde oynatmazsan bunları basına veririz haaa! şeklinde şantajda bulunur. Uğurcum da ne yapsın, eli mahkum peki der. Böylece Ayşe filmde oynama ve sosyetenin arasına girme imkanı bulacak, asıl olaylar bundan sonra patlak verecektir.

Tvler ara sıra yayımlıyor da Uğur Dündar'ın gençken neye benzediğini görebiliyoruz bu film sayesinde. Ama pek iyi bir oyuncu olduğunu söyleyemeyeceğim, iyi ki sadece tek bir filmde oynamış.

Sultan (1978)

Sultan (Türkan Şoray), boy boy çocukları olan dul bir kadıncağızdır. Şoförlük yapan Kemal de (Bulut Aras) buna fena halde abayı yakmış vaziyettedir. Aslında niyeti Sultan'ı kullanıp bir paçavra gibi kenara atmaktır ama evleneceğim, valla ayakları yapmaktadır.
Sultan'la gerçekten, harbi harbi evlenmek isteyen biri vardır lakin: Bakkal Bahtiyar (Şener Şen) Bu yüzden Kemal'le sık sık papaz olurlar.
Kemal'in babası aynı zamanda mahallenin muhtarıdır ve mahalledeki gecekonduları yıkıp yerine hanlar, hamamlar yaptırma peşindedir. Bu uğurda tüm ahaliyi evlerinden etme planları vardır. Gidişat bundan sonra renklenir.

Şener Şen'in canladırdığı Bahtiyar karakteri öldürücü bir telaffuza sahiptir. Film boyunca güldürür insanı:

Bahtiyar - Tultan Hanım, tinirlenmeyin lütfen!
Sultan - Hadi ordan, soğan erkeği seni!
Bahtiyar - Bana togan erkeği dedi!

Bulut Aras'ın p.ç erkek (filmin sonunda yola geliyor gerçi), Türkan Şoray'ınsa duygularıyla oynanmış ancak gururlu, tek başına ayakta kalabilen kadın rolünü hakkını vererek sergiledikleri bir filmdir Sultan.

21 Ocak 2009 Çarşamba

Turist Ömer Uzay Yolunda (1973)

Sadri Alışık'ın Turist Ömer Serileri'nin en sevdiğim filmi Turist Ömer Uzay Yolunda'dır.

Canımız Turistimiz Ömerimiz, istemediği bir evlilik yapmaya zorlanmaktadır. Tam nikah masasına oturmuş giderken, ilahi bir güç onu uzayın derinliklerindeki bir uzay gemisine ışınlayacak ve kahramanımız kendini fantastik bir maceranın içinde bulacaktır.

Turist Ömer ve geminin her haltı bilen kepçe elemanı Mistır Sıpak arasında geçen diyaloglar süperdi:

- Hişşt Sıpak, kabakulak!
- Lütfen mantıklı konuşun Mister Turist!
- Sıpaaak, balkabak!
...............
Turist Ömer - Şimdi bu kompüter herşeyi biliyo mu?
Sıpak - Tabii bir soru sorun, kompüter cevap verin lütfen!
Turist Ömer - Kompüter iki kere iki kaç?
Kompüter - Dört!
Turist Ömer - Fahişeye bak bildi be!

Mistır Sıpak'ın aklına gelen her davayı kompütere sorma hastalığı vardı bi de: Kompüter cevap verin lütfen! Bir de kompüterle sizli bizli konuşmaz mıydı! Tut kepçelerinden as duvara! :P

Ama en fantastiği, en süperi, yalayarak öldüren tuz canavarıydı ki ben çok korkardım küçükken ondan! :P Filmin büyük bir kısmında insan kılığında geziyordu ama sonunda, öldüğü sahnede kendi görünüşüne büründüğü an üç buçuk atardım. Bir gulyabani, bir bu zaten; çocukluğumu yedi bitirdiler! :D

Filmin tamamını şu adresten izleyebilirsiniz.

O değil de, şu sitede ecnebiler filmle ilgili yorumlarda bulunmuşlar. Şurdaki fotoğraf için ''Oh Turkish Star Trek, where do you find such gorgeous women?'' yorumuna saatlerce ağladım, bilemezsiniz! :D Yalnız film hakkındaki genel yorumlara kafam girsin! (Çok sinirlendim ve sinirlenince terbiyesizleşirim mütemadiyen, afedersiniz)
Lan siz ne anlarsınız komedi filminden ecnebi yaratıklar! Siz gidin rezil Sacha Cohen'in rezil Borat'ına gülün eşşşek sıpaları!

Aile Şerefi (1976)

Neşeli Günler ve Gülen Gözler'le üç aşağı beş yukarı aynı oyuncu kadrosunu barındıran fakat senaryo açısından onlardan çok farklı bir konuyu işleyen bir filmdi Aile Şerefi.

Rıza bey (Münir Özkul) ve ailesi hayatın zorluklarına göğüs gererek yaşamaya çalışan bir ailedir. Evin mazbut ve namuslu kızı (Itır Esen) bir gün küçük erkek kardeşini de yanına alarak dışarı gezmeye çıkar. Talihsizlik bu ya, zavallı küçük sübyana o sırada bulundukları caddede yarış yapmakta olan arabalardan biri çarpar. Arabayı kullanan zengin ve görgüsüz insan yavrusu Oktay, çocuğa yardım edip sebep olduğu kazadan pişmanlık duyacağı yerde, takdir haklarını sabinin ablasına göz koymakta bulur.
Lakin Zeynep (Itır Esen oluyo bu yine!) sözlüdür ve yakın zamanda evlenecektir. Ama oktay densizi bunu umursar mı? Tabii ki hayır. Babasıyla arasında geçen o kızı istiyorum babaaağ, al onu bana al al! şeklindeki isyan diyalogları fevkaladedir. Türk sinemasındaki zenginim, param var, istediğimi satın alırım ulenn! konusunun en güzel cümlelere dökülmüş örneklerindendir:

Oktay - O kızı istiyorum baba!!
Babası - Ben seni bilmez miyim? Maymun iştahlısındır. Bir süre sonra sıkılır bırakırsın.
Oktay - O zaman da atarım! Lütfen baba! (Oha!)
Babası - Senden kıymetli mi?

Oktay bu uğurda herşeyi dener. Zeynep O'nu istemediğini defalarca dile getirmiştir ama O devamlı suretle ısrar etmekten vazgeçmez. İyice zıvanadan çıkan Oktay ve babası, işi aile bireylerinin namus ve hayatlarına kastedecek raddeye getirecek ve asıl hikaye bundan sonra başlayacaktır.

Filmi şu adresten izleyip Oktay karakterine bol bol küfür edebilirsiniz! :P

19 Ocak 2009 Pazartesi

Baba Bizi Eversene (1975)

Barış Manço'nun oynadığı ilk ve tek film, 1975 yılında çekilen Baba Bizi Eversene idi.

Mahir (Barış Manço) bir ilaç fabrikasında satış elemanı olarak çalışmaktadır. Patronunun (Hulusi Kentmen) kızı Sevim (Meral Zeren) ile birbirlerini sevmektedirler fakat kızın babası bu ilişkiye karşı çıkmaktadır. Hatta Mahir'den uzak olsun, O'nu unutsun diye Sevim'i İsviçre'ye uzun süreli bir tatile bile yollamıştır lakin Sevim Mahir'i deliler gibi sevmektedir. Unutmak ne kelime, gurbette sevgisi katlanarak artmıştır.

Sevim Türkiye'ye döndüğü zaman Mahir'le evlenme planları yaparlar ancak bunun imkansıza yakın olduğunu da bilmektedirler. Ancak Sevim'in kardeşinin bir kaza sonucu baba olduğunu öğrenmesi ve sevgilisinin bir iş için şehir dışına çıkması gerektiğinden bebeği babasına bırakmak zorunda kalmasıyla akıllarına güzel bir fikir gelir: Bebeği peder beye kendi bebekleri olarak gösterecekler, böylece evlenmek için izin alabileceklerdir. Ama olaylar hiç de umdukları gibi ilerlemez, bir çok sürpriz onları beklemektedir.

Filmin mutlu sonunda Barış Manço, 87 çocuğu ve ailesini de yanına alarak nazar eyle isimli şarkısını seslendirir. Çok severim; hem şarkıyı, hem de bu filmi...

18 Ocak 2009 Pazar

Ya Ya Ya Şa Şa Şa (1985)

Ailesi bir apartmanda kapıcılık yapan İlyas'ın (İlyas Salman) tek hayali bir gün çok ünlü bir futbolcu olabilmektir. Babası (Münir Özkul) bu fikrine hiç de sıcak bakmasa da gizli gizli antrenmanlara giderek hocalarının gözüne girmeye çalışmaktadır.

Fakat İlyas'ın bir başka büyük hayali daha vardır: Apartmandaki komşuları Deniz adındaki havalı mı havalı, güzel mi güzel kızın O'na olan aşkını farketmesi.. Bu uğurda mahallenin bakkalı (Erdal Özyağcılar) aracılığıyla kıza mektuplar yollamakta, lakin şakacı bakkalın kızdan sana mektup var yalanıyla aslında kendisinin yazdığı aşk mektuplarıyla avunmaktadır. Elbet bu yalan bir gün ortaya çıkar ve İlyas kızdan yediği tokat sonucu şoka girer, hayalleri yıkılır.

Gel zaman git zaman şans İlyas'a gülecek, çok başarılı ve tanınan bir futbolcu olacaktır. Bakalım havalı Deniz kızımız bu sefer İlyas'a yüz verecek midir? Olaylar ne yönde gelişecektir? Hepsinin cevabı filmde saklı efendim, izleyip öğrenebilirsiniz.

Sonu hüsranla bitmiş olsa dahi severek izlediğim filmlerden biridir. Münir Özkul'un diğer bir çok filmindeki babacan tavrından farklı olarak canlandırdığı kötü baba karakteri insanı yormuyor, biz Münir Özkul'un neşeli, iyi aile babası rollerine alışkınız, bu olmamış dedirtmiyor insana. Bu da kendisinin başarısının ve rolüyle ne kadar bütünleşebildiğinin en büyük kanıtı bence.

17 Ocak 2009 Cumartesi

Süt Kardeşler (1976)

'' Seni sevmiyorum sütoğlan! Babanı da sevmezdim! ''

Herşey Ramazan'ın (Halit Akçatepe) Şaban'ın (Kemal Sunal) süt kardeşi Afife'ye aşık olmasıyla başladı.. Gulyabani adındaki ak sakallı, koca kafalı umacıyla tanışmamız da bu olaydan az biraz sonraya tekabül eder.

Ramazan ve Şaban iki asker arkadaşıdırlar ve bir kaç gün sonra izne çıkacaklardır. Şaban'a yıllardır görmediği süt annesinden bir mektup gelir, O'nu evine davet etmektedir. Zarfın içinden mektupla beraber bir de süt kardeşi Afife'nin fotoğrafı çıkar. Fotoğrafı gören Ramazan Afife'ye ilk görüşte aşık olur ve Şaban'ı izin kağıtlarını değiştirme konusunda ikna eder.

Ramazan Şaban'ın yerine süt annesinin evine gider ve aile bireylerine kendini Şaban olarak tanıtır. Amacı Şaban'ın süt kardeşine daha yakın olabilmektir. Tabii bu arada Şaban da hayatına Ramazan olarak devam etmektedir lakin inbizatlar kendisine bir türlü rahat vermemektedir, çareyi süt annesinin evine sığınmakta bulur. Olaylar gelişir.

Gelelim gulyabani konusuna.. İtiraf ediyorum, ben de bir çoklarımız gibi küçükken filmdeki gulyabaniden çok korkardım. O sahne çıktığında gözlerimi kapardım ki hala bile izlerken tırsmıyor değilim! Müziği bile ürkütücü yahu! :P

Filmden bir kaç diyalog:

Kumandan (Şener Şen): Şaban?
Şaban: Buyrun kumandanım.
- Biz bu tuzağı niye kurduk?
- Niye kurduk?
- Gulyabaniyi yakalamak için.
- Evet yakalamak için.
- Peki tuzağa kim düştü?
- Kim düştü?
- Biz düştük.
- Demek ki gulyabani biziz!
- Evet biziz..... Saçmalama hayvan herif!
...............
Şaban: Bihter
Bihter (Hale Soygazi): Efendim
Şaban: Aa konuştu, hihihi!
...............
Şaban: Ramazan
Ramazan: Efendim
Şaban (Evin zenci yardımcısını kastederek): Ben bu rengi bozuk karıdan çok korkuyom, gece rüyama girer bu benim!

Filmin tamamı yine şu adreste hizmetinize amade efendim..

İffet (1982)

Zın zın zın zınnn!.... Öhöm; geldik kanımca her açıdan bambaşka bir filme efendim.

Çocukluğumun, daha doğrusu çocuk psikolojimin içine eden filmlerden biriydi İffet..

İffet (Müjde Ar) kendi halinde; kasaplık yaparak evini geçindirmeye çalışan bir babanın iki kızından biridir ve gönlünü şoför Cemil'e (Faruk Peker) kaptırmıştır. Cemil de bunu seviyor görünmektedir lakin tek amacı aslında gönül eğlendirmektir. (Burdaki gönül kelimesinin yerine başka bir şey de koyabilirsiniz, artık sizin insiyatifinize kalmış!)

Günlerden bir gün, İffet'in kafasını araba camına sıkıştırmak suretiyle multisapık bir yöntemle ırzına geçtikten sonra zavallı kızcağızdan hevesini alır ve zengin bir ailenin kızıyla evlenerek kendisini terk eder. Bizim İffet salağı da Cemil beni seviyor, yapmaz öyle şey! diye düşünürken Cemil sapığının gerçekten evlendiğini gözleriyle görünce deliye döner, sinir krizleri geçirir. Baba da herşeyi öğrenmiştir, kızını evlatlıktan reddeder.
İffet o dakikadan sonra bambaşka biri olmaya karar verir, olur da. Ünlü olmak için dişiliğinin getirdiği tüm fırsatları kullanır ve bir gün kader Cemil'le İffet'in yollarını tekrar kesiştirir, olayların gidişatı o andan sonra coşar da coşar.

Faruk Peker'in canlandırdığı Cemil karakteri artık hangi halet-i ruhiye içinde yaşayan bir sapık türüne mensupsa, tecavüz aktivitelerini sadece İffet'le sınırlı tutmaz, kardeşi Nimet'e de göz diker. Erkek milletinden daha el kadar yaşımda geçici de olsa tiksinmeme neden oldukları için yapımda emeği geçen herkese sevgilerimi ve saygılarımı gönderiyorum buradan!

Google'da filmin tamamını bulamadığım için video linki veremiyorum ama şurdan ecnebice de olsa hakkında az biraz daha bilgi alabilirsiniz.

Canım Kardeşim (1973)

Canım Kardeşim, döneminin günümüzde sevilen diğer bir çok Türk filmine nazaran baştan sona kadar hüzün barındıran bir filmdi.

Kahraman (Kahraman Kıral), abisi Murat (Tarık Akan) ve abisinin arkadaşı Halit (Halit Akçatepe) hasbelkader hayata tutunarak yaşamaya çalışmaktadırlar. Küçük Kahraman'ın maddi durumları el vermediğini bilse bile hayattaki en büyük isteği bir televizyona sahip olabilmektir.

Bir gün okuldaki öğretmeni (Adile Naşit), bu uğurda gazeteden kupon bile biriktiren Kahraman'da ters giden bir şeyler olduğunu farkeder: Küçük çocuk durmadan kaşınmaktadır. Abisini okula çağırtan öğretmen, çocuğu hastaneye götürmelerini öğütler. Muayene olan Kahraman'ın ne yazık ki kan kanseri olduğu ve çok az ömrünün kaldığı ortaya çıkar. Artık Abi Murat ve Halit'in tek bir amacı vardır: Kahraman'a o çok istediği televizyonu alabilmek...

...............

Kahraman (misket oynadığı arkadaşına) : Sana bir şey söyleyeceğim.
Arkadaşı: Ne var?
Kahraman: Var ya, ben ölecekmişim!
Arkadaşı: O zaman misketlerini bana verir misin?
Kahraman: Tabii veririm!

Filmin tamamını burdan izleyebilirsiniz.

Kapıcılar Kralı (1976)

Ailecek toplaşıp izlenebilmeye en uygun filmlerin başrol oyuncusu Kemal Sunal'dan bir başka izlenilesi film.. Bu da tıpkı Namuslu gibi döneminin Türkiye'sindeki insan ilişkilerine hafiften dokundurmalı bir senaryoya sahiptir.

Seyit (Kemal Sunal), karısı ve iki çocuğuyla beraber bir apartmanın kapıcılık işlerine bakmaktadır. Gerek yönetici Albay Zafer Bey'in (Bilge Zobu) huyuna suyuna giderek apartmandaki güvenilirliğini üst seviyede tutmaya çalışan Seyit diğer yandan gerek şarhoş komşulara, gerekse bizzat yöneticinin oğluna viski, sigara satarak yolunu bulmaya çalışmaktadır. Gel zaman git zaman binaya taşınan yeni komşuları sayesinde hem Seyit, hem de diğer apartman sakinleri kendilerini polisiye bir olayın içinde bulacaklardır. Olaylar bu konu üzerinden gelişir..

Aklımda yer etmiş diyaloglara gelir isek:

Yöneticinin oğluna viski sattığı sahnede Seyit markaları şu şekilde telaffuz eder, o ne inceliktir yağğrebbim!:

- Bılack and Vihite mi, Vihite Horse mi, Vihite Label mi, Coni Valker mi?

Karısının üçüncü çocuğa hamile olduğunu öğrendiğinde verdiği tepkiyse adeta bir isyan, bir haykırış niteliğindedir nezdimde:

Doktor: Karın hamile.
Seyit: Karının üstüne ceketimizi assak hamile kalıyo ya!

Seyit'in yavrusunun canı Lolipop çekmiştir, çocuk işte. Babasına bu isteğini şu şekilde açar:

- Buba para versene lolipop alacam!
- Lopopo ne kız! Git başımdan! Lopopoymuş!

Dikkat ettiyseniz - ki etmemeniz imkansıza yakın - Kapıcılar Kralı'nın senaryosunu ve filmdeki karakterlerin hemen hemen hepsini seneler sonra Bizimkiler adı altında dizi formatında izledik zira iki yapımın da senaryoları aynı senaristin elinden çıkmaydı: Umur Bugay.

Filmin tamamını şurdaki adresten izleyebilirsiniz.

16 Ocak 2009 Cuma

Hababam Sınıfı (1975)

Ertem Eğilmez'in yönetmenliğinde başrollerini Kemal Sunal, Münir Özkul, Adile Naşit, Halit Akçatepe ve Tarık Akan'ın paylaştığı Hababam Sınıfı serileri Türk sinema tarihinin kült filmlerindendi.

Özel Çamlıca Lisesi'nde senelerdir mezun olmamakta direnen Hababam Sınıfı lakaplı haşarılıkta tavan yapmış bir sınıf bulunmaktadır. Okuldaki istisnasız her öğretmene kök söktürmektedirler. Özellikle İnek Şaban (Kemal Sunal), Güdük Necmi (Halit Akçatepe) ve Damat Ferit'in (Tarık Akan) başı çektiği Hababam Sınıfı öğrencileri ne kadar yasak varsa delmekten garip bir haz almaktadırlar.
Fakat okula yeni gelen müdür muavini Mahmut Hoca (Münir Özkul), onları hizaya getirmeye kararlıdır ancak Hababam'ın Kel Mahmut'a kolay kolay teslim olmak gibi bir niyeti yoktur. Olaylar gelişir de gelişir.

Film diyaloglarıyla daha başında insanı gülmekten öldürür:

Güdük Necmi: Möööö!
İnek Şaban: Hocam, sırama gene ot koymuş Güdük Necmi!
Külyutmaz: Eee, N'olmuş?
İnek Şaban: Bana şey demek istiyor!
Külyutmaz: Ne demek istiyor?
İnek Şaban: İnek demek istiyor hocam!
Külyutmaz: İnek Şaban değil mi senin adın?!
...............
Külyutmaz: Sen Necmi, kalk bakalım! Ne anlatıyordum ben?
Güdük Necmi: Memelileri anlatıyordunuz hocam.
Külyutmaz: Söyle bakalım, kaça ayrılır memeliler?
Güdük Necmi: Üçe ayrılır. Dik memeliler, buruşuk memeliler, sarkık memeliler!
Külyutmaz: Otur yerine! Sen söyle bakiyim Ferit.
Ferit: Efendim memeliler iri memeliler küçük memeliler olmak üzere ikiye ayrılır!
...............
Külyutmaz: Ferit, uçan memelilere bir örnek ver
Ferit: Uçan memeli, uçan memelii... Hostes!

15 Ocak 2009 Perşembe

Selvi Boylum, Al Yazmalım (1977)

'' Sevgi neydi? Sevgi iyilikti. Sevgi dostluktu. Sevgi emekti. ''

Ne yazılabilir ki bu film hakkında? Ne yazsam güzelliğini anlatacak doğru ve yeterli kelimeleri bulamayacakmışım gibi geliyor. Beni sonuyla her seferinde ağlatmayı başaran tek Türk filmi diyebilirim sadece...

Köylü kızı Asya (Türkan Şoray) ve kamyon şoförü İlyas'ın (Kadir İnanır) buruk aşk hikayesi.. Hepimize sevginin aslında ne olduğunu öğreten, Cahit Berkay'ın müzikleriyle, Cengiz Aytmatov'un senaryosuyla ayakta alkışlanmayı hakettiği Yeşilçam'ın gelmiş geçmiş en güzel filmlerinden biri.

Final sahnesinde karakterler iç sesleriyle konuşur, bizim de içimizi dağlarlar:

Asya - Durursam bir daha kurtulamam.
İlyas - Ziyanı yok, gülüşü yeter bize..
Asya - Yüreğim kaydıysa günah mı?
İlyas - Çamura saplansam yardıma gelir misin?
Asya - Elini tuttum, sıcacıktı; sanki yüreği elimde gibi..
İlyas - Gel desem gelir mi?
Asya - Seninim işte, alıp götürsene beni.

Ve Asya Cemşit'i seçer, arkasını dönüp gider..

İlyas - Elveda selvi boylum, al yazmalım.
Bitmemiş türküm benim...

Tamamını burdan izleyebilirsiniz.

Sezercik Küçük Mücahit (1974)

1974 ylında düzenlenen Kıbrıs Barış Harekatı'nın yankıları çerçevesinde biz Türkler'in ne kadar vatansever ve cesur olduğunu Sezercik vasıtasıyla kanıtlamak amaçlı çekilmiş, başrollerinde Perihan Savaş ve Sezer İnanoğlunun olduğu bir filmdi, film değil diyaloglarıyla, sahneleriyle adeta bir başyapıttı! :P

Sezer Kıbrıs Türkleri'ni içinde bulundukları vahşet ortamından kurtamak için yeri geliyor 10 tane Rum çocuğunu tek eliyle nakavt ediyor, yeri geliyor düşman tanklarından, uçaklarından daha önce olay mahaline varabilecek kadar hızlı hareket ediyordu.

Ayrıca filme dair şu diyaloglar süperdi, ötesidiydi hatta benim gözümde:

Eokacılar Bayraklı köyünü yakmaya, içinde ne kadar Türk varsa öldürmeye kararlıdırlar ama iki arada bir derede üç beş Türk kızının tadına da bakmayı istemektedirler. Eokacılardan biri, diğerine Türk kızlarını methetmek için şu cümleyi kullanır:

- Turko kızları da pek yaman olur vre hahahahaha!
- Sutun gibi bazaklar gorazaiz demek!

Bir diğer yarıcı etkisi büyük Eokacı cümlelerinden biri, Sezercik'e köyde saklanan Türkler'in yerini söylemesi karşılığında çikolata vadeden Rum militana aittir:

- Eger Turkler'in yerini soylersen sana sikolatalar alazayim!

Her halikarda bana gurur vermekten ziyade şakır şakır gülmemi sağlayan filmlerdendir, niye bilmiyorum. :)

Neşeli Günler (1978)

''Bu ciletiiii, Taçsız Kral Pele, Bakenbauer, Nadya Komanaçi, Biricit Bardo, İngiltere Kraliçesi Elizabet, Kaleci Mıyer, Fenerbahçeli Cemil kullandı. Hepsi de şöhretini bu cilete borçlu! ''

Neşeli Günler, turşu suyu yüzünden parçalanmak zorunda kalan bir ailenin sıcacık, eğlenceli ve bir o kadar da dramatik hikayesini taşıdı senelerce evlerimize..

Kamil Efendi (Münir Özkul) ve karısı Saadet hanım (Adile Naşit) geçimlerini turşuculuk yaparak kazanan bol çocuklu bir ailedir. Günlerden bir gün turşu suyunun limondan mı yoksa sirkeden mi yapılacağı konusunda anlaşamazlar ve büyük bir kavganın neticesinde boşanırlar. Çocukların yarısını baba, yarısını da anne yanına alır. Yıllarca birbirlerinden haber almadan yaşamak zorunda kalan kardeşler, tatsız da olsa tesadüf bir karşılaşmanın sonucunda tekrar bir araya geleceklerdir. Fakat anne ve babalarını yeniden evlenmeye ikna edebilecekler midir, işte bütün mesele budur.

Filmdeki bütün diyaloglar mükemmeldir, hangi birini yazayım bilmiyorum ki! :D

- Turşu suyunun iyisi limonla olur!
- Hayır sirkeyle olur!
- Limooooon!
- Sirkeeeeee!
.....
Ziya (Şener Şen) - Bakın çocuklar, ben Amerika'dayken..
Kazım efendi - Sen nerdeyken, nerdeyken?
Ziya - Amerika'dayken
Kazım efendi - Haa, Amerika'daykeen!
.....
Ziya - Bi kere öpiyim kız!
Nilgün (Ayşen Gruda) - Olmaaaz, annem nikahtan önce göster ama elletme dedi!

Filmi şu adresten izleyebilirsiniz.

14 Ocak 2009 Çarşamba

İbo ile Güllüşah (1977)

Gülşah Soydan'ın küçükken rol aldığı sayılı filmlerden biri de başrollerini Kemal Sunal ile paylaştığı İbo ile Güllüşah'tı.

İbo, hayattaki tek amacı sevdiği kız Nazlı'yla evlenmek olan fakir bir köylüdür. Fakat Nazlı'nın ailesi başlık parası istemektedir. Bizim İbo'da para nerdeee?! Çareyi Nazlı'yı kaçırmakta bulur fakat yakalanırlar. İbo'yu küçük kız kaçırmak suçundan hapse atarlar.
Bu arada Nazlı ve ailesi İstanbul'a göçmüştür. Hapisten çıkar çıkmaz İbo da İstanbul'un yolunu tutar, Nazlı'nın izini bulur. Fakat Nazlı'nın babası başlık parası konusunda ısrarcıdır. İbo nerden bulacağım 50 bini diye düşünürken karşısına zengin bir ailenin anne baba sevgisine aç, küçük ve sevimli kızı Gülşah çıkar ve olaylar gelişir.

Filmde kayda değer bir çok diyalog vardır, benim aklımda kalanlarsa:

Gülşah - İbo dondurma alalım mı? (İbo para verir)

Bir süre sonra:

Gülşah - İboo mısır, para ver de mısır alalım! (Parayı alır, dondurmacıya doğru koşar)
İbo - Gülşah kız sen kocanı batırırsın .rospu!

...............
İbo - Noldu baban parayı verdi mi?
Gülşah - Vermedi. İneyim mi kadifenin üstünden?
İbo - Neden?
Gülşah - Belki beni arkadaş olarak istemezsiniz.
İbo - Bir dedem vardı çok savaşlar görmüş. Başın sıkışırsa yoksula git, yoksul neyi varsa seninle seve seve paylaşır derdi.

Filmin tamamını şu adresten izleyebilirsiniz.

Bitirimler Sınıfı (1975)

Böyle Hababam Sınıfı tadında ama daha ufak veletlerin haşarılıklarını anlatan güzel bir film, başrollerde Perihan Savaş ve Sezer İnanoğlu oynamakta.

Hasta annesine bakmak zorunda olan Selma öğretmen (Perihan Savaş) yeni bir okula tayin olur. Daha önce yaptığı tatsız numaralarla öğretmenleri canından bezdiren ve sayısız ceza alan Sezer (Sezer İnanoğlu), Selma öğretmen için de ufak tefek sürprizler hazırlamıştır, O'nu da tıpkı diğer öğretmenler gibi okuldan kaçırtmaya kararlıdır. Fakat işler hiç de Sezer'in planladığı gibi kolay olmayacaktır.

Filmden senelerdir aklımdan çıkmayan bir kaç sahne var: Zehra hademe (Adile Naşit), Sezer'i cezasını çekmek üzere kapatıldığı odadan gizlice kaçırır, karnını doyurmak üzere kendi odasına götürür. Ama Selma öğretmen herşeyden haberdardır ve tam Sezer tenceredeki taze fasulye yemeğine yumulacakken içeri dalar. Fasulyeyi de çok severim diyerek Sezer'i masadan kaldırır ve yemeği bi güzel mideye indirir. Sezer'e de melül melül bakışlar eşliğinde yalanmak düşer!
Sırf bu sahne yüzünden taze fasulye manyağı olmuştum zamanında diyebilirim. Perihan Savaş öyle güzel ve ballandıra ballandıra yer ki ulan olsa da şimdi bi tabak yesem diyesi gelir insanın!

...............

Sezer, Zehra hademe ve Topaç'la güzel bir gün geçirmek ve eğlenmek için dışarı çıkarlar. Yolda dönemin edepsiz erotik filmlerinden birinin afişini görürler ve Dombili Topaç bombayı patlatır:

- Zehra anne, bunlar napıyo?
Zehra hademe - Bakmayın, bakma evladım!
Sezer - Bebekleri leyleklerin getirdiğini yutturamazsın bize!

Eğlencelik filmler kategorisinde bu da. Hoştur, severim.

Namuslu (1984)

Şener Şen'in başrolünde olduğu Namuslu, güldürürken düşündürmek eylemini başarıyla uygulattıran filmlerden..

Ali Rıza Bey, (Şener Şen) ensesine vur ekmeğini al modunda, bir kurumda mutemet olarak çalışmaktadır. Bir gün bankaya ulaştırması gereken hatrı sayılır miktardaki parayı soygunculara kaptırır fakat bu duruma iş yerindekiler dahil kimseyi inandıramaz. Herkes Ali Rıza Bey'in çaldırdım yalanıyla paraları cukka etmeyi planladığını düşünmektedir ve asıl macera bundan sonra başlar.

Ali Rıza Bey'in ailesi dahil çevresindeki herkesin namussuz olması filme dair ilginç bir detaydır. Hani bir kişi de demez mi bu adam sahiden çaldırmıştır parayı, gitmeyin üstüne diye. 1984 senesi de olsa Türk insanının içinde bulunduğu bakış açısına bir ayna niteliğinde adeta.

Filmin tamamını şurdan ve şurdan izleyebilirsiniz.

13 Ocak 2009 Salı

Ateş Parçası (1971)

Zengin erkek fakir kız aşkı, Türk sinemasında vazgeçemediğim konuların başında yer alır. Ateş Parçası da bu konu üzerine güzel bir seyirlik..

Bir çadır tiyatrosunda rol alan Azize (Türkan Şoray), hayatının aşkını bulma hayalleri kuran temiz ve sıcakkanlı bir kızcağızdır.
Yağmurlu bir akşam gideceği yere varabilmek için otostop çekmek zorunda kalır, önüne atlamak suretiyle durdurduğu arabayı kullanan kişinin ünlü sosyetik sima Tarık Arman (Kartal Tibet) olduğunu farkeder. Arabaya biner, böylece Tarık Arman ve Çadır tiyatrosunun biricik gülü Azize arasında yeşerecek aşkın ilk adımları atılmış olur.

Filmden aklımda kalmış bir iki diyalogsa şöyle:

Tarık Arman'ın nişanlısı - A a a aaaa!
Azize - Yok be e e e ee! İster misin karı kekeme kalsın sosyete!

Tarık Arman - Sana kaç defa söyleyeceğim bana sosyete deme diye!
Azize - Peki demem sos.. sos... Sosis!

Filmin tamamını bu adresten izleyebilirsiniz.

Mavi Boncuk (1974)

'' Onda bunda şundadır, şunda bunda ondadır. Mavi boncuk kimdeyse, benim gönlüm ondadır ''

Fakir fukara gazinoya gidip şöyle gönlünce eğlenemeyecek mi şu ülkede yahu? :)

Baba Yaşar (Münir Özkul), Necmi (Tarık Akan), Kaymakam Cafer (Kemal Sunal), Şeker Kamil (Zeki Alasya), Mıstık (Halit Akçatepe), Kanuni Süleyman (Metin Akpınar) toplaşıp gazinoya giderler. Amaçları Emel Sayın'ı dinleyip eğlenmek, güzel bir akşam geçirmektir. Nitekim de geçirirler. Sıra hesap ödemeye gelince fikis menü yerine en öndeki pahalı masaya kurulmalarını sağlayan garson yüzünden terslik yaşanır, bir güzel dayak yerler.
Akabinde kendilerine dayak attıran patrondan intikam almak amacıyla gazinosunda sahne alan Emel Sayın'ı kaçırırlar, geri vermek için de 100 bin lira isterler ve olaylar gelişir.

Parayı patrondan almak için dilenci kılığına girdikleri sahnede Metin Akpınar'ın söylediği türkü bitirir insanı, gülmekten ağlatır:

Aşağıya bakmayın salak salak,
Yukarıdan geldi bizim dangalaak oyy!
Yukarıdan geldi bizim dangalak oy!

Filmin tamamını bu linkten izleyebilirsiniz

Davaro (1981)

Kemal Sunal ve Şener Şen'in başrollerinde olduğu hangi film kötü olmuş ki Davaro da kötü olsun!

Davaro ve Hıyarto sülaleleri arasında yıllardır devam eden bir kan davası vardır. Hıyartolar'dan Sülo bu uğurda cinayet işleyerek hapse girmiştir. Sıra Davaro'lardan Memo'dadır, babasının kanını yerde bırakmamalıdır. Fakat Memo katil olmak değil evlenmek istemektedir. Ama köyün ileri gelenleri ve anası intikam alınmadan evlenmeyi hoş görmemektedirler. Memo, Sülo hapisten çıkar çıkmaz vuracağım der ve bir şekilde evlilik için anasından izin alır.

Sülo tam da Memo'nun evleneceği gün hapisten çıkar, köye gelir. Meydanda tıraş olan Memo'nun yanına yanaşır, bir süre muhabbet ederler ve konu kimlerdensine gelince işler sarpasarar...

Televizyonlar çok sık yayımlamıyor, neden bilmiyorum. Ama ben rast geldikçe aaaa davaro var, eheheheh sevinciyle oturur izlerim! Kemal Sunal'ın en sevdiğim filmlerinden biridir.

Hiç şüphesiz ki Davaro denince çoğumuzun aklına ilk o meşhur hortum sahnesi geliyor:

Memo - Ula Sülo, kusura bakma bu sefer sahiden gittin kardeşim. Kıbleyi hesap etmedik!
Sülo - Ula Memo! Memo boğulacam kurtar!
Memo (cemaate) - Biz tabutu ters çevirelim. Yoksa herif gidecek!
İmam - Memo dellendin mi? bunun usülü böyledir
Sülo - Memo! Hortum agzıma değil kıçıma giriyor! (Tabuttan çıkmaya çalışır)
Köylüler - Ula hortliy mi ne!
- Yerini begenmedi!
- Toprak kabul etmiiy!
- Herif diriliiy!
Memo - Yo bence geberiiy!

Sülo'nun Memo'yu hapisten kaçırma planları çerçevesinde yaptığı çarşaflı börek sahnesi de çok gülücüklülüydü:

Sülo - Al şu böreği
Memo - Börek, çok severim! Sağol canım.
Sülo - Yemeeee!
Memo - Yo ben böreğe dayanamam.
Sülo - Yeme diyorum ulan!
Memo - O halde niye getirdin be gavat?
Sülo - Memocan tepsinin içinde çarşaf vaaar.
Memo - Aaa çarşaflı börek. Kıymalısı yok muydu lan bunun?

Filmin tamamını şu linkten izleyebilirsiniz.

Hayat Sevince Güzel (1971)

'' Hayat sevince güzel
Sevince tatlı günler
Bir kuşu kelebeği,
Bir taşı sevin yeter ''

Hangimiz Ayşe (Zeynep Değirmencioğlu) misali Pollyanna, bir sevgi kelebeği modunda sek sek sekmeyi istememişti ki bu filmi izleyip de. Ben çok istemiştim tıpkı Ayşe gibi kalabalıklar içinde senkronize şekilde dans edeyim, vatana millete faydam dokunsun ama olmadı.

Hepimize memnun olma oynunu öğreten güzel bir filmdi Hayat Sevince Güzel. Annesi ölünce O'nu istemeyen ama mecburen yanına almak zorunda kalan teyzesinin yanına şehre gelen, köylü, saf ve temiz kız Ayşe'nin etrafındakileri sevgi yumağı haline getirme çabalarını konu alıyordu.

Aklımda kalan sahnelerden biri, Ayşe'nin kendini geliştirme adı altında şehirli kızlar gibi giyinip mağazadan çıktığı an yardımcısının (Suna Pekuysal) Hiiiii Ayşe çok güzel oldun! :D demesi üzerine Sus, farkındayım! şeklinde azarlayıcı bir cümle kurması olmuştur. Nerde kaldı senin o mağrur ve alçakgönüllü tavrın Ayşecik! Pollyanna da olsa her kızda biraz kendini beğenmişlik var demek ki! :P

Filmin sonlarına doğru Ayşe'nin ağaçtan düşüp sakatlanması bizi derin acılara boğsa da sonu mutluya yakın bitmişti. İnsana hayat sevgisi aşılayan eğlenceliklerden biriydi, güzeldi..

Ah Nerede (1975)

Üç genç.. Babaları onları İstanbul'a okusunlar, adam olsunlar diye gönderir ama onlar okumaktan başka herşeye bulaşırlar taşı toprağı altın şehirde!

Birinin siyaset, birinin kumar, ötekinin de kız peşinde koşmaktan başını kaşıyacak vakti yoktur.

Fakat günlerden birgün, kader ağlarını örer ve kızların peşinde helak olan gencimiz Ferit (Tarık Akan) ormanda uyur şekilde rastlayıp öpmeye kalktığı Zehra'ya (Gülşen Bubikoğlu) aşık olur. Ardından filmde gelişen diyalog enfestir:

Zehra - Ne yapıyorsun?! Dağ başı mı burası?!
Ferit - Değil mi?

Hele hele filmin ortalarında Ferit'in elektrikçi kılığında psikopat abisi yüzünden bir türlü kısmet bulamayan müzmin bekar Huriye'nin (Adile Naşit) evine girmek zorunda kalması komik ötesi diyaloglara sebebiyet vermiştir:

Ferit - Burda sorun yok. Bir de ana sigortaya bakabilir miyim?
Huriye - Anam sizlere ömür.. Ama benim nereme isterseniz bakabilirsiniz!

Romantik komedi tadında, içerisine biraz da dram serpiştirilmiş hoş filmlerimizden biridir. Televizyonda ne zaman denk gelsem aynı heyecanla izlerim.

Gelinlik Kızlar (1972)

Sadri Alışık'ın Turist Ömer serilerinden bile daha fazla sevdiğim bir filmidir Gelinlik Kızlar..

Anneleri kendisine sahip olmak isteyen (al sana Türk filmi!) adamı öldürüp hapse giren üç kız ve onları annelerinin öldüğü yalanıyla büyüten müzisyen babalarının hikayesi...

Özellikle filmin başında küçük kızın söylediği ninni çok güzeldir:

Yum o güzel gözlerini yum, sevgili yavrum
Sen bir meleksin ipektendir saçların
Tanrı'nın bir lütfusun, benim canımsın yavrum

Kızlar babalarının başka bir kadınla evlenmemesi için film boyunca ellerinden geleni yaparlar. Kimi zaman deli rolüyle çıkarlar müstakbel cici annelerinin karşısına, kimi zaman dansöz.

En yaran diyaloglara ev sahipliği yapmış sahnelerden biri, kızların dansöz kılığında babaları ve sevgilisinin gittiği mekanı bastıkları sahnedir:

Baba - Kabus, kabus bu!
Sevgilisi - Ne oluyorsun Allah aşkına? Kabus nerde?
Baba - Kabus orda oynuyor kabus! Geliyor kabus geliyor! Gelme kabus gelme!
Ayşe: Sakın geç kalma bekliyorum! Sen gelmeden uyuyamam bilirsin.
Sevgilisi - Relazet! Neler söylüyor bu?!
Baba - Valla ne bileyim, kabus bu söyler. (Ayşe'ye) Ben evde gösteririm sana!
Ayşe - Pijamalarını yıkadım ütüledim, lavanta çiceği koydum ceplerine!

Eğlenceli, seyirlik Türk filmlerinden biri.

Tosun Paşa (1976)

Seferoğulları ve Tellioğulları'nın Yeşil Vadi'yi paylaşamaması sonucu birbirlerini yemesi üzerine kurulu Tosun Paşa'yı toplamda 100'den fazla izlemişliğim vardır.

Şu eski Türk filmlerinde bir şey var: Anı filmi onlarca defa izlemiş olsan bile aynı sahnelere tekrar tekrar gülebiliyor, ağlayabiliyorsun. Tosun Paşa da bu filmlerden biri. Özellikle Lütfü (Şener Şen) ve Şaban'ın (Kemal Sunal) diyalogları müthiş:

- Lütfücüğüm düşündüm de
- Sen düşünemezsin!

- Efendim, siz yeşil bir çayırda beyaz bir atın üzerinde kılıcınızı çekmiş Seferoğulları'na hücum ediyorsunuz.
- Yaa, anlat yavrum.
- Biliyorsunuz at murattır. Yeşillik de ottur.
- Biliyorum yavrum anlat.
- Derken Seferoğulları'ndan biri sizi yakaladı, başınızı ota soktu.
- Yok canıım!
- Yaa. Bunun üzerine siz otlamaya başladınız ve birden Şaban Şaban! diye kişnediniz.
- Aptal herif! Bu ne biçim rüya?!
- Sen de hiç bir şeyi beğenmiyorsun!
- Hayvan herif!!

Bir de meşhur hamam atışması var:

O kurnadan bu kurnaya çirkef sıçramış
45 yaşında da Adile de hanım pek de kartlaşmış

----------------

Sizden ala çirkef olmaz, bey kızı size kalmaz
Haydi oradan Rukiye de hanım ağzını yırtarım!

Tellioğulları'nı Şaban'dan ötürü sevsem bile, Seferoğulları Vadi konusunda daha bi haklı gibi gelmiştir bana hep! :P En azından Tellioğulları gibi hileye hurdaya başvurmadılar di mi?

Yeşil Vadi Seferoğulları'nındır! :D

12 Ocak 2009 Pazartesi

Selamlar abilerim ablalarım

Eski Türk filmlerine olan aşırı ilgim ve sevgim neticesinde böyle bir blog açmaya karar verdim.

Hayatımın çeşitli dönemlerinde izlediğim bütün eski Yeşilçam filmlerini irdelemek suretiyle bu blogda biriktireceğim.

Şimdiden vatana millete, yavru vatan Kıbrıs'a hayırlı olsun. :)